Bin dokuz yüz yirmi yedi. Ekim. Gece. Yağmur ve rüzgâr. Yüksek ağaçlarla kaplı bir arazi, çevrede belli aralıklarla Muhafız Alayı nöbetçilerinin kulübeleri. Bir gözetleme noktasının ıslak sac kaplamaları donuk donuk parlıyor. Tek tük ışıklar vuruyor. Kalın perdelerine rağmen köşkün sadece bir odasından bahçeye belli belirsiz bir ışık sızıyor. Falih Rıfkı’yı (Atay) köşkün ana giriş kapısında Başyaver Salih (Bozok) karşıladı. Şemsiyesini kapatan Falih Rıfkı saatine baktı: 02.00’ydi. “Hayrola Salih ...