“Hikâyenin yeri gazetede ya son sayfa, ya ondan bir evvelki imiş. Gazete sekreteri, hikâyeyi ikinci sayfaya korsa, gülerlermiş ona. ‘Bu da ne biçim sekreter?..’ derlermiş.
Gazeteler, hikâyeye lazım gelen önemi hiçbir zaman vermeyeceklerdir. Her zaman, hikâyeci kıskanç, kendini dev aynasında görür, iki satır okumaya tenezzül etmez bir sekreterin eline düşecektir. Seni okutmamak için gazetenin has muharrirleriyle birleşip elinden geleni yapacaklardır…”
“Hikâyecinin Kaderi”nde ...