“Yumulu gözlerinin içinde bir gazel kaçıyordu. Köpekler, ağızları açık ama hiç havlamadan –belki havlıyorlardı da sesleri kulağına kadar gelmiyordu– gazelin ardında koşuyorlardı. Atlı avcılar da vardı, hepsi de tüfekliydiler. Gazel ordan oraya atıyordu kendini. Bir kurtuluş aranıyordu; bulurum, sığınırım umudunu yitirmemişti. (…) Avcılar geliyorlardı, köpeklerini çağırıyorlardı; köpekler, yaltaklanarak, dillerini yerlere kadar kıpkırmızı sarkıtarak sahiplerinin ayakları dibine koşuyorlar, yüzler ...